31 Mart Vakası

Ali Kabuli Bey’in Öldürülmesi 
 
31 Mart Vakası’nın en üzüntü verici olaylarından biri de Asar-ı Tevfik Zırhlısı Komutanı Binbaşı Ali Kabuli Bey’in 15 Nisan 1909 tarihinde Yıldız Sarayı önünde isyancı bahriye askerleri tarafından öldürülmesidir.
 
Prens Sabahaddin’in deniz subayları ile yaptığı toplantıya katılan Ali Kabuli Bey, “isyanın genişlemesi ve meşrutiyetin tehlikeye girmesi halinde Yıldız Sarayı çevresinde toplanan asilerin topa tutulması” yolunda alınan kararı benimsedi. Daha sonra zırhlısındaki askerlerin isyana katılmasını önlemek gayesiyle bir konuşma yaptı ve “Padişah milletle kaimdir, milleti mahvetmek isteyen kim olursa olsun bu toplarla onu kahretmek boynumuzun borcudur.” sözleriyle tavrını ortaya koydu. Ancak, başta gemi mürettebatından Abanalı Osman Çavuş olmak üzere bazı tahrikçiler ve Asar-ı Tevfik’e sızmayı başaran isyancılar, deniz subayları toplantısını gizlice dinleyen bir askerin anlattıklarını çarpıtarak ortalığı alevlendirdiler. “Prens Sabahaddin Bey ile anlaşan Ali Kabuli Bey, Yıldız Sarayı’nı ve Padişah’ı bombalayacak!” sözleriyle provoke edilen mürettebat, Bahriye Eri Rizeli Enes liderliğinde, ertesi gece odasına girdikleri kaptanı karga tulumba bağlayıp geminin ambarına hapsettiler.
 
15 Nisan günü tersaneye götürülürken denize atlamak isteyen, ancak bunu başaramayan Ali Kabuli Bey daha sonra Bahriye Şurası’na çıkartıldı ve serbest bırakılmasına karar verildi. Buna rağmen kendisini bırakmayan askerler, Divrikli İsmail ve arkadaşı İnebolulu Yakup’un da teşviki ile Padişah’ın huzuruna çıkarılmasına karar verdiler. Halkın korku dolu bakışları arasında, elleri arkadan bağlanmış olarak tekme dipçik sürüklenirken iç giysileri dahi parçalanan ve iki defa bayılan Ali Kabuli Bey, toz toprak içinde kalmış bir kan yumağı halinde Yıldız Sarayı’na getirildi. 
 
Onbaşı Halis Efendi, Ali Kabuli Bey’in durumunu şöyle anlatıyor:
 
“Kaptan yaklaştıkça nasıl olup da hala can vermediğine hayret ettim. Yüzü gözü tanınmaz haldeydi. Şakağında derin bir yara açılmıştı. Elbisesi paramparça edilmişti. Beyaz iç donunun yer yer kızıl kana bulandığı görülüyordu.” 
 
İsyancı bahriye askerleri yakaladıkları Muhafız Kıtası imamı Sadık Hoca’dan bir konuşma yapmasını ve dua etmesini istediler. Ancak işin nereye varacağını anlayan Hoca teskin edici bir konuşma yaptı ve dua etmedi. Memnun kalmayan ve arayış içine giren isyancıların ikna ettiği tabur imamı Murad Efendi’nin Karadeniz şivesiyle yaptığı konuşma ve dua olayların alevlenmesine sebep oldu.
 

Email:

0
0
0
0
0
0
0